24.4.10

4,3,2,1


4,3,2,1...

Karşıya geçiyoruz. Biz derken, ben ve etrafımdan geçen insan topluluğu... Sırf hareket eden yeşil bir minik insan simgesi gördük diye güveniyoruz trafiğe, hemen kapılıveriyoruz şartlı reflekse... O kadar hızlıyız ki, hepimizin acelesi var.

Aslına bakarsanız, benim yok. Sadece biraz hava almaya çıktım, kafamı dağıtmaya... İnsanın buna arada ihtiyacı olur, bilirsiniz. Belki yanımdan geçen şu simsiyah kılıklı kız da kafa dağıtmak istiyordur, saçlarını kızıldan siyaha çevirecektir.

Hava, şansıma güzel. Güneş, hiç aksatmıyor işini, her zamanki yerinde pırıl pırıl parlıyor, bulutlar da bugün ona yol açmışlar, beraberce gülümsüyorlar yukarıdan. Mazot kokusundan arınırsak, yol kenarındaki minik çiçeklerin kokusunu alabiliriz belki.

Evet başardık, karşıya geçtik. Ama ben ne yapacağımı bilmiyorum. Öylece yürüyorum,az evvelki yerime göre 'karşı' kaldırımda. Hatta çocuk gibi sekiyorum bir iki kere. Ah harika, ayakkabımın bağcığı çözüldü. Bağlasam iyi olacak.

Bir taş saksıya koyuyorum ayağımı ve hafifçe eğiliyorum. Anaokulundan beri ayakkabı bağlamak konusunda sorun yaşarım, bu nedenle çok stresliyim. Ama bence başarabilirim. Beni nasıl kabul etmezler, bence ben bu iş için en iyi elemandım. İlk fiyongu atmayı başardım. Ayrıca, ben gerçekten geceler boyu çizdim durdum, diğerleri gibi ellerim havada değildi benim, kağıt üstündeydi gecelerce. Uf, çözüldü. Uğraşamam.

Tam kalkacakken, bir ıslık sesi yükseliyor arkamdan. Bu millet iyice sapıttı canım artık, dönüyorum ve sert bir bakış atıyorum esmer tenli, taklit tişörtlülere. Pek oralı olmuyorlar, ben de umursamaz bir tavır takınıyorum ve saksının duvar tarafına geçip bağcık operasyonuna devam ediyorum.

Hayır yani, sen git, yıllarca oku, çalış, didin... Gecelerini gündüzüne kat, sonra 'projeniz gerçekten çok başarılı Irmak hanım, fakat biz mükemmeli arıyoruz ve mükemmeli Arzu Hanım'da bulduk. Siz de takdir edersiniz ki...' gibi gerisini duymak istemeyeceğin cümleler duy, fondöten Arzu'yu boğazlamak iste! Üstelik hümanist de bir insansın...

'Of, sen de! Bağlanmayacaksan bağlanma kardeşim!'

Bir an, çiçek satan çingenelerin bakışına maruz kalıyorum. O kadar mı bağırdım? Gülümsüyorum. Doğrulup, yürümeye başlıyorum, nasılsa gidecek yer bulunur...

Gidecek yer derken, yolun karşısından biri bana bakıyor, bu... Yok canım, ne alakası var. Hem onun değil İstanbul'da, Türkiye'de işi olmaz. Ama... Belki... Dur bakalım, biraz daha yakından göreyim...

Çevresindeki koyu renk insanlar ve yemyeşil ağaçlar arasında öyle bir parlıyor ki, tanımamak imkansız! Aman Allah'ım! Bence o kadar kötü bir gün yaşadım ki, kader beni eski bir dostla ödüllendiriyor.

Kumral saçlara biraz daha yaklaşıyorum. Orada boşuna dikilmiyor herhalde, birini bekliyor olmalı. Acaba buraya kimle geldi? Görüş alanına girmek üzereyim, kalbim heyecandan duracak sanki. Gülümsüyor. Tanrım, beni tanıdı! Bana doğru adımlarını hızlandırıyor. Ben de ona gidiyorum.

'Irmak?' diyor ve o müthiş kıvrak İngilizcesiyle ekliyor, 'Bu ne güzel sürpriz böyle! Sen nereden çıktın?'

Sarılıyoruz. Öyle sıcak ki...

'Asıl sen nereden çıktın böyle? Burada ne işin var?' diyorum.

Yüzü öne düşüyor, ensesini ovuyor. Tanrım, utanıyor. Ama neden?

'Aslında... Sana geldim.'

O anki surat ifadem, yüksek ihtimalle çocuğu benden soğutmuştur. Ama pek umurumda değil. Binlerce kilometreyi benim için mi aştı yani? Hadi canım!

'Senin için şaşırtıcı, biliyorum ama, öyle. Çok yakın bir arkadaşım tatil için buraya geleceğini söylediğinde, içimde sadece şu istek uyandı, Irmak'ı görmeliyim. Ömrümün en çılgınca şeyi olsa da, bunu yapmalıyım.' O kadar hızlı konuşuyordu ki, bir an duraksadı.'Nedenini lütfen sorma, ben de henüz biliyor değilim.'

Güldü. O kadar güzel gülüyordu ki, beni de güldürdü. Üstelik böyle berbat bir günde! Olanlara inanamıyorum, o kadar güzel ki... Şu an karşımda oluşu...

Sarılıyoruz yine, özlemden öte bir şey bu...

'Dustin' diyorum sesim titreyerek, 'bence bunu ayrıntılarıyla konuşmalıyız.'

'Evet,evet. Bence de.'

'O zaman, bir yerlerde oturalım mı, ya da bana gidebiliriz istersen...'

Gülümsüyor. Ama bu gülümseme pek de sevimli değil, daha çok... Çekici gibi... Sakin hava bir anda rüzgarlanıyor bu gülüşle.

'Bak.' diyor. Ağzımı açacak gibi oluyorum; beni susturuyor.

Gömleğinin düğmelerini açmaya başlıyor.

'Ne yapıyorsun?' diyorum. Saçmaladı iyice.

Yine beni susturuyor.

Bir düğme daha açtığında, dövmesini göstererek, 'Oku' diyor.

'Everything is made from dreams.'

O an, ayaklarım ağır gelmeye başlıyor. Rüzgarın şiddeti iyice artıyor ve güneşten halkalar bedenimi sarıyor. Cümlenin her bir harfi teker teker gözlerimin önünde parçalanıyor.

ve 4, 3, 2, 1

Karşıya geçiyoruz. Biz derken, ben ve etrafımdan geçen insan topluluğu... Hepimizin kafası pek dolu, mucizelere inancımızı kaybetmişiz, kapılıveriyoruz şartlı reflekse. O kadar hızlıyız ki, hepimizin acelesi var.










4 yorum:

  1. blogu açınca bir an da karşımda yeşik dev bir cin ali görünce korktum ... :) 4321 guzel beğendim...yazılarını okumak kafamı dağıtıyor...mektup a başlayalım biz murat abiyle bu son yazdan beri devam edioruz?

    YanıtlaSil
  2. Resmi küçültemedim yahu... Teşekkür ederim azizim, her zaman...

    YanıtlaSil
  3. Teksas'a yol göründü annecim.

    YanıtlaSil