27.10.09

Everybody Loves Somebody




İçimde bir şeyler sürekli 'yaz, yaz, yaz...' diyor bana.
İlham perileri değil bunlar.
Bazı hisler fısıldıyor derinlerden.
Paolo Coelho'nun Maria'sı gibi;
'Aşk hakkında yazmalı, yazmalı ve yazmalıyım. Yoksa ruhum dayanamayacak.'

Yapı olarak romantik biriyim. Tamam, kabul ediyorum.
Ama neden?
Yani bugüne kadar bir sürü ilişkim oldu da, onları mı yad ediyorum ?
Aksine, yaşamadığım şeyler üzerine atıp tutuyorum, sürekli birilerine hayran oluyorum.
Atıp tutmak dediğim de, yüzeysel bir halde değil, içimde hissederek...
Ama neden?
Yapım böyle.
Ben buyum.
Ama neden?
Geçmişte ve bugünde bunun bana tek faydası hikayeler yazarken ilhamın sık gelmesi...
Romantiklik bu mudur?
İçini açtığınızda çingenelikten faşizme uzanan kompleks bir özü var o kelimenin.
Bense her anlamıyla romantiğim.
Faydasını gelecekte mi göreceğim bunun?
İşime yaramayacak bir şeyin içimde ne işi var?
Öte yandan onsuz yapamayacağımı biliyorum.

Sanki...
Sanki çocukmuşum da...
Elimde çok kıymet verdiğim tek bir çıkartmam varmış gibi...
Çıkartmayı nereye yapıştıracağımı kestiremiyorum.
Oraya buraya uydurmaya çalışıyorum ama koruyucusundan çıkarmıyorum.
Bir yere yapıştırmıyorum.
Çünkü bulduğum yerlere, çıkartmaya verdiğimden daha fazla değer biçiyorum.

Bu doğru mu?
Yani önüme gelen her güzel şeyi kendimden uzak tutmak ve içime almamak.

İçime almamak...
Alamamak...
Bunun için sebeplerim var aslında.
Almak istediğim anlar aklıma geldikçe, gözlerim doluyor.
Gurur kırıklıkları, beraberinde kıskançlık ve kin...
Boğulmak için yeterli sebeplerdi bunlar.
Şimdiyse bunları içimden atmak için, yerlerine yeni ve güzel şeyler almalıyım.
Derin nefeslerin,
İçime, en derine bir şeyler almanın vakti geldi.


Tatlı bir sonbahar rüzgarı...
İhtiyacım olduğu an esecek...
Hissediyorum.
En derinde...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder