25.4.09

Nostalji

Yine bir bahar sabahı...
Uyandım .
Dün hiçbir şey yememiştim, kahvaltıyı seviyorum .
Bilgisayarım, ona resmen tapıyorum .
Annem sesleniyor ;
'Dışarı çıkalım . '
Duymasam da ;
'Begüm gel...'
Tekrar ediyor ;
'O zaman kardeşinle ilgilen . '
Duymuyorum , babama bir şeyler söylüyor .
Dayanamıyorum ;
'Tamam . ' diyorum.
Evden çıkıyoruz.
Önce Harem'e gidecekmişiz, iyi hoş .
The Cure'u incelemeye veriyorum kendimi , sevdim bayağı ...
Bir de baktım Selimiye'yi geçmişiz, çocukluğum geliyor aklıma.
Hala daha çocuğum ama, eskiler işte...
Düzenlenmiş iskeleden arabalı vapura biniyoruz .
Muazzam bir manzara ve açık hava eşliğinde martıları seyrediyoruz.
Kitap almıştım ama okuyasım gelmiyor,
Büyüye kapılarak sesimi bile çıkarmıyorum .
Eminönü'ne adım atıyoruz.
Eskilerin bir başka yanı geliyor aklıma.
Her sene mutlaka geliriz diyorum, gözlüklerimi düzelterek .
Önce bir kuyumcuya giriyoruz.
Mekan, Doğubank .
İşinde has olanların yeri yani ...
Altınların saflığını incelerken ,
Pasajın içine giriyoruz.
Birkaç merdiven sonra , Tufan Optik .
Burnuma şekerleme ve gazoz kokuyor buram buram .
Yine çocukluğum kendini ele veriyor .
Elini sıkıyorum Mehmet Abi'nin .
'Prensess ! ' demiyor bu sefer kimse bana , Tayfun Abi eksik bugün, selam söylüyorum .
Birkaç dakika sonra gazozum geliyor, köpürterek içiyorum .
Ferré, Gucci , D&G , Burberry , Ray-Ban , Zeiss ve bir sürü marka...
Köpüklerin çıkardığı sesi dinlerken, sağ tarafımda kalan aletleri inceliyorum.
Bu makineler senelerdir orada, benimle yaşıtlar galiba...
Mekan da öyle, ahşapları falan akranım sanki .
Annem ve babam Mehmet Abi'ye gözlüklerini yaptırırken ben de duvardaki resimlerle sohbet ediyorum, özlemişler beni .
Ben de onları özlemişim .
Gazozum bitince, işleri bitiyor bizimkilerin.
Resimlerle vedalaştıktan sonra, Mehmet Abi'nin elini sıkıyorum,
Tayfun Abi'ye selamlarımı ekliyorum ...
Dükkandan çıkıyoruz, her yer tıklım tıklım .
Cumartesi ve gündüz Sirkeci'de, işler böyle ...
Merdivenleri inerken etrafımı inceliyorum .
Bir zamanlar Genco'nun Yalan Dünyası'nda çizilen tipleri fazlasıyla görüyorum orada.
Anneme bir bakış atıp gülümsüyorum,
Annem de dişlerini gösteriyor.
Her yer bir sürü markanın taklitleriyle dolu,
Teknoloji hat safhada, Çin hayranlığı var .
Kimse yazıları okumadığı için ,
Bir kadına çarpıyor 'Dikkat çarpabilir!' yazan kapı .
Bizse sağlıklı bir şekilde dışarı çıkıyoruz.
Bir koku daha, salatalıkçı amca.
Her zamanki yerinde profesyonelce salatalıklarını soyuyor.
Hepsi aynı boy, soyulmadık bir milim yok hiçbirinde .
İşinin ehli bu adam da senelerdir.
Onun başarısını takdir ediyorum ,
Devam ediyoruz yola...
5 liralık tişörtler, 10 liralık elbiseler derken,
Konyalı'da buluyoruz aç bünyelerimizi.
İşinin ehli bir sürü insan daha , iştah açan bir sürü yemeğin yanında...
Sıradan tepsilerle ilerlerken, mükemmel yeteneklere sahip aşçılara yemeklerimizi söylüyoruz.
Fişleri aldıktan sonra eskiden olduğu gibi limonatamı ve profiterolümü alıyorum tepsime.
Kasaya uğrayıp yerimize geçiyoruz.
Yanımıza oturan 3 iri kıyım ve neşeli adamı izlerken yemeklerimiz geliyor.
Tabir caizse, yumuluyorum .
Karşımdaki amcayı izliyorum bu esnada,
Tam bir İstanbul beyefendisi...
Yemeğim bitmeye yakınken kalkıyor amca, elinde Kurukahveci Mehmed Efendi poşeti...
Yalnız mı acaba ?
Annem bana eğiliyor ;
'Deden de sağ olsaydı böyle olurdu herhalde... Eskiden en sevdiği lokanta burasıydı . '
Zevkli adam diyorum içimden ve yemeğimi bitirmeye koyuluyorum.
Deniz havasının iştahımı açtığını bahane ederken kalkıyoruz .
'2 lira , 2 lira ! ' diye bağıran adamdan Efe'ye çizim seti alıyor babam .
Küçükken bana da almıştı .
Adam ona 'orijinal kalem'lerinden de veriyor .
Bereket versin diyerek uzaklaşıyoruz oradan .
Yine o muazzam manzara eşliğinde vapura biniyoruz.
Bu sefer içerde gidiyoruz.
O da güzel oluyor ve Harem'de iniyoruz .
Denize nazır bir parkın önünden geçerken
Annem beni çocukken buraya çok kez getirdiğini söylüyor.
Bakıyorum, bizden başka kimse yok.
Salıncağıma biniyorum, kardeşim kaydırağımda kayarken...
Muhtemelen benimle yaşıt ağaçlarla kucaklaşmaya çalışıyorum her bir seferimde.
Aradan sızan güneşe merhaba diyorum onun duyacağı bir dille.
Saman kağıt gibi görünen duvarların üzerlerindeki sprey boyalara bakıyorum, her şey ne kadar yerinde...
Annemle tahterevallime biniyoruz, özlemiş beni, biraz da değişmiş sanki...
Onlara veda edip hakkımda konuşmaya bırakıyorum park oyuncaklarımı.
Arabamıza doğru yol alıyoruz .
Arabamıza bindikten sonra Selimiye'den Üsküdar'a iniyoruz.
O esnada eski evimizin önünden geçiyoruz ve ben bu sefer Gülay Teyze'ye el sallamayı unutuyorum.
Bu eksiklikle katlı otoparklardan birine park ediyoruz.
Bir çantacıdan babama cüzdan alıyoruz.
Küçücük dükkanın cüzdan ve çantalara ayrılması ve
Üç amcanın da işinin ehli olması yine takdirlerime sebep oluyor.
Dükkandan çıkıyoruz.
Balık Pazarı...
Hamsiler, somonlar, çipuralar...
Yine eskiler...
Oraya gidip de Tunç Gıda'ya uğramamak olur mu ?
Kahvaltılık ihtiyaçlarımız için o küçücük dükkana giriyoruz.
Adını hala bilmediğim abinin saçlarına aklar düşmüş, amca olmuş .
Hüzünleniyorum her bir tele baktıkça.
Harika bir el çabukluğuyla kahvaltılıklarımızı hazırlıyor .
Bir diğeri de hesabı kitabı kasaya aktarıp, annemin kartını istiyor.
Her şey çok çabuk oluyor .
Onların da işinin ehli olması beni garip bir empatiyle gururlandırıp,
Amca'nın bana bu sefer yeşil zeytin ikram etmemesiyle son buluyor .
Ben istemedim, yoksa ikram edecekti .
Oradan çıkıyoruz ve havuzun yanına oturmuş çingeneler dikkatimi çekiyor.
Ellerinde birer tavuk dönerli sandviç, ayranlarını yudumluyorlar hızlıca .
Aklıma benim bu öğlen yediklerim geliyor, hayıflanıyorum .
Katlı otoparka geri döndüğümüzde çarşıyı inceliyorum.
Sakil, fakir ama renkli...
Gururlu bir duruşu var Türk filmi jönü gibi.
Herkese açık olduğunu gösteriyor içinden geçen Land Rover jip .
Onun geniş gönlünde yerim olduğunu bilerek onu selamlıyorum ve arabaya biniyorum.
Evime gelip bilgisayarımı açıyorum.
Her şey bir nostaljiydi dyerek...

2 yorum:

  1. Yazım tarzını,böyle sakin sakin bi yere gidiyomuşsun da sanki hiç acelen yokmuş gibi yazmana bayılıyorum.Benim öyle olmuyo mesela sürekli aklım başka bişeye kaydığı için bi cümle yazarken,hemen aklıma başkası geliyo,o an yazdığımı da bırakıp diğerine geçiyorum böylece hepsi kötü oluyo :D (şu an yazdığımda da geçerli :D)
    Gerçekten çok güzel yazıyosun,iyi köşe yazarı falan olur senden ben söyliyim.Sonra ilerde senle röportaj falan yaptıklarında bendeki yeteneği ilk Ecem farketti,köşe yazarı olursun diye ilk o dedi bana falan dersin, ben de sayfanın karşısından sana gülümserim :P

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkür ederim dostum.
    Böyle düşünüyor olman hoşuma gitti.
    Beni mutlu ettin =D

    YanıtlaSil