Hoşlanmak... Aşk... Sevmek...
Hepsi, basitleştirilip insanların dillerinde kirlenmiş kelimeler olmuş.
Ne kötü... Beğeniler ve hisler arasındaki dengeyi kuramıyor kimse artık.
Beğeniler açık ara farkla hislerden önde tutuluyor.
İnsanoğlu, bildiğini bilmekle iyi etmemiş anlaşılan.
Bazılarına dıştan bakınca kasıklarının ağrıdığını bile hissettiği anlar oluyor insanın.
Belki hoş bir duygu ama... 10, bilemedin 15 dakika sürüyor.
Harcamaya değecek bir vakit mi?
Bilemiyorum.
Basit ve düz yaşamak isteseydim, ne blog yazardım, ne müzik dinlerdim ne de romantizm meraklısı olurdum.
Bu ihtiyaçlarım nerden geliyor peki?
Aşktan mı?
Yoksa bütün bu sentetik olaylar beni aşka sürüklüyor mu?
Yo, hayır...
Çok canım yanmışken, bu hataya yeniden düşemem.
Hiçbir şeyin sonsuza kadar sürmeyeceğini bilerek de aşkın tadına varamam.
Yo, hayır...
Hayallerimi, arzularımı kontrol altına alamasam da, aşık olamam.
Olmamalıyım.
Dizginler, artık benim elimde.
Birileri benliğimi alıp uzaklara götürmediyse tabii...
Yo, hayır...
Merhametimi, vicdanımla aynı anda kaybetmenin acısını kaldıramam.
Kendimi çocuk hissetmek üzere küçülüyorum gittikçe.
Kadınlar ve erkeklerin arasında, ufak bir çocuk gibi...
Yo, hayır...
Beni kendilerine mahkum edemeyecekler.
Kurtarıcı birileri var elbet.
Dostlarım,
Alın, çekin, götürün beni romantizm denen tuzaktan uzaklara...
Ama ne olur, kalbime dokunmayın.
Ufak umutlar, yeni hayaller...
Hala hissetmem gerekenler var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder